Özgürlük ve Güvenlik Hakkı
- Giriş
Kavramın Tanımı ve Önemi
Özgürlük ve güvenlik hakkı, bireylerin keyfi müdahalelere karşı korunmasını sağlayan temel bir insan hakkıdır. Bu hak, bireylerin yalnızca fiziksel olarak özgür olmalarını değil, aynı zamanda bu özgürlüğün güvence altına alınmasını da kapsar. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 5. maddesi, bu hakkı detaylı bir şekilde düzenlemektedir. Madde, özgürlükten mahrumiyetin yalnızca kanunda öngörülen belirli durumlarda ve yetkili makamların kararıyla gerçekleşebileceğini hükme bağlayarak keyfiliği önlemeyi amaçlar. Güvenlik hakkı ise özgürlüğün korunmasını güvence altına alarak bireylerin fiziksel ve psikolojik bütünlüklerinin korunmasını hedefler. [1]
Tarihsel Perspektif
Özgürlük ve güvenlik hakkı, tarih boyunca insan hakları mücadelesinin temel unsurlarından biri olmuştur. Tarihte ilk olarak 1215 tarihli Magna Carta’da “hiç kimsenin keyfi olarak özgürlüğünden yoksun bırakılamayacağı” ilkesi güvence altına alınmıştır. Daha sonra, 1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi ile bu hak, modern anlamda geliştirilmiş ve evrenselleştirilmiştir. [2] Günümüzde, 1948 Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 3. ve 9. maddeleri ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5. maddesi, bu hakkı uluslararası alanda bağlayıcı hale getirmiştir.[3] Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 19. maddesi bu hakkı ulusal düzeyde düzenlerken, AİHM’nin içtihatları, hakkın yorumlanmasında yol gösterici olmaktadır.[4]
Makalenin Amacı ve Kapsamı
Bu makalenin temel amacı, AİHS 5. madde çerçevesinde özgürlük ve güvenlik hakkını bir bütün olarak ele almak ve bu hakkın bireysel ve toplumsal düzeydeki önemini vurgulamaktır. Bu bağlamda, hakkın hukuki çerçevesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatları ve ulusal mevzuattaki yeri, bu kapsamda incelenecektir. Ayrıca, özgürlük ve güvenlik hakkının bireysel haklar üzerindeki etkileri ile uygulamada karşılaşılan sorunlar analiz edilecektir.
Makale, şu başlıklara ayrılmıştır:
- Özgürlük ve güvenlik hakkının hukuki ve kavramsal çerçevesi.
- AİHS md. 5’in kapsamı ve uygulaması.
- Uygulamada karşılaşılan sorunlar ve çözüm önerileri.
- Genel değerlendirme ve sonuç.
- Özgürlük ve Güvenlik Hakkının Kavramsal Çerçevesi
Tanım ve Kapsam
Özgürlük ve güvenlik hakkı, bireylerin keyfi tutuklama ve alıkoymadan korunmasını ve fiziksel özgürlüklerinin güvence altına alınmasını ifade eder. Bu hak, bireylerin yalnızca özgür hareket etme yetisini değil, aynı zamanda bu özgürlüğün korunması için gerekli tüm hukuki güvenceleri içerir. [5] AİHS’nin 5. maddesi, kişinin özgürlükten yoksun bırakılmasının yalnızca kanuni gerekçelerle ve yetkili makamlar tarafından gerçekleştirilebileceğini açıkça ifade eder. Bu düzenleme, aynı zamanda, özgürlük hakkını kısıtlayıcı her türlü uygulamanın orantılılık ve hukuka uygunluk kriterlerine tabi tutulması gerektiğini belirtir. [6]
Bir Bütün Olarak Hakkın Yorumu
Özgürlük ve güvenlik hakkı, doktrinde ve yargı kararlarında bir bütün olarak değerlendirilir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarına göre, “güvenlik” kavramı, bireyin özgürlüğünü koruyan hukuki düzenlemelerin genel adıdır ve keyfi müdahalelerin önlenmesi için kritik bir işlev görür. [7] Bu bağlamda, güvenlik hakkı yalnızca bireyin fiziksel güvenliğini değil, aynı zamanda özgürlüğünden mahrum bırakılma hallerinde yargı güvencesi gibi koruyucu mekanizmaları da kapsar. [8]
AİHM, özgürlük hakkının sınırlandırılabileceği istisnai durumları değerlendirirken, devletlerin takdir yetkisini orantılılık ilkesi çerçevesinde sınırlamaktadır. Örneğin, Brogan v. United Kingdom davasında, tutuklamanın makul süreyi aşması nedeniyle güvenlik hakkının ihlal edildiği tespit edilmiştir. Benzer şekilde, Guzzardi v. Italy davasında bireyin özgürlüğünün haksız bir şekilde kısıtlanması, AİHS’nin 5. maddesi bağlamında ele alınmıştır. [9]
Toplumsal ve Hukuki Etkiler
Özgürlük ve güvenlik hakkı, yalnızca bireysel bir hak değil, aynı zamanda demokratik toplum düzeninin temel taşlarından biridir. Bu hak, bireylerin fiziksel özgürlüklerinin yanı sıra toplumsal düzenin ve hukukun üstünlüğünün korunmasına da katkıda bulunur. Keyfi tutuklama ve gözaltılar, yalnızca bireylerin özgürlüğünü ihlal etmekle kalmaz, aynı zamanda hukuk devletine olan güveni de zedeler. [10]
- AİHS md. 5 Çerçevesinde Özgürlük ve Güvenlik Hakkı
Hakkın Temel Unsurları
AİHS’nin 5. maddesi, özgürlük ve güvenlik hakkını detaylı bir şekilde düzenler ve bu hakkı hem bireylerin fiziksel özgürlüğünü hem de keyfi müdahalelere karşı korunma güvencelerini içerecek şekilde kapsamlı bir biçimde ele alır. Madde, özgürlükten mahrumiyetin yalnızca kanuni dayanaklarla ve meşru gerekçelerle gerçekleştirilebileceğini belirterek bu hakkı güvence altına alır. [11]
- Kişi Özgürlüğü ve Güvenlik Hakkı:
- Madde 5/1, özgürlüğü kısıtlamaya dair istisnai durumları altı bentte (a-f) sıralar. Bu durumlar arasında mahkeme kararına dayalı tutuklama, suç şüphesiyle gözaltı ve kamu sağlığı veya güvenliği için alınan tedbirler yer alır. [12]
- Özgürlük hakkı, kişilerin fiziksel hareket özgürlüğünü ifade ederken; güvenlik hakkı, bu özgürlüğün korunmasını ve keyfi müdahalelere karşı bireylerin güvence altında olmasını sağlar.[13]
- Keyfi Müdahale Yasağı:
- AİHS 5. madde, özgürlükten mahrumiyetin ancak kanuna uygun şekilde gerçekleştirilmesini zorunlu kılar. Guzzardi v. Italy davasında, özgürlüğün kısıtlanmasının bireyin yaşam alanı üzerindeki etkisi değerlendirilmiş ve keyfiliğin sınırlandırılmasının önemi vurgulanmıştır. [14]
AİHS md. 5 Kapsamındaki Düzenlemeler:
AİHS md. 5, bireylerin özgürlük ve güvenlik hakkını düzenlerken, belirli durumlar için özel güvenceler sağlamaktadır:
- Madde 5/1:
- Kişi özgürlüğünün sınırlandırılabileceği istisnai durumları açıklar. Örneğin, suç şüphesiyle gözaltına alma, mahkeme kararıyla hapis cezası uygulama gibi durumlar bu kapsamda değerlendirilir.
- Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvurularda; Özgürlük ve Güvenlik Hakkının AİHS md. 5/1 kapsamında düzenlenen şekliyle ihlal edildiği iddiasında bulunabilmek için; şüphelinin tutuklama kararına itiraz akabinde itirazın kesin olarak reddi yönündeki karar üzerine 30 gün içinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmak gerekmektedir.
- Brogan v. United Kingdom davasında, tutuklama süresinin makul olmaması nedeniyle, özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiği tespit edilmiştir. [15]
- Madde 5/2:
- Gözaltına alınan veya tutuklanan kişilere, bu işlemlerin nedenleri ve kendilerine yöneltilen suçlamalar derhal bildirilmelidir. Bu, bilgilendirilme hakkının temelini oluşturur. [16]
- Madde 5/3:
- Tutukluluk, makul bir süre içinde yargı denetimine sunulmalıdır. Bu, hem bireylerin haklarını koruma hem de sürecin hızlandırılması açısından önemli bir güvencedir. [17]
- Madde 5/4:
- Tutukluluğun hukuka uygunluğunun denetimi ve bireyin serbest bırakılması için bir mahkemeye başvurma hakkı tanınır. Kurt v. Turkey davasında, bu hakkın ihlali nedeniyle ciddi sonuçlar doğmuştur. [18]
- Madde 5/5:
- AİHS 5. maddeye aykırı bir şekilde özgürlüğü kısıtlanan bireylerin tazminat talep etme hakkı vardır. Bu, özgürlük ve güvenlik hakkını ihlal eden uygulamaların caydırıcı hale gelmesi açısından önemlidir. [19]
AİHM İçtihatlarında Özgürlük ve Güvenlik Hakkı
AİHM, özgürlük ve güvenlik hakkını korumaya yönelik birçok karar almıştır. Bu kararlar, hakkın yorumlanmasında önemli bir rehber niteliğindedir:
- Guzzardi v. Italy: Bir bireyin ev hapsi benzeri koşullarda tutulması özgürlük hakkının ihlali olarak değerlendirilmiştir. [20]
- Brogan v. United Kingdom: Tutuklama süresinin makul süreyi aşması, hakkın ihlal edilmesine yol açmıştır. [21]
- Kurt v. Türkiye: Yakınlarını kaybeden bireylerin bilgiye erişim hakkının kısıtlanması, özgürlük ve güvenlik hakkı kapsamında değerlendirilmiştir. [22]
- Turan vd. v. Türkiye: AİHM sadece görevden uzaklaştırıldıkları ve ByLock kullanıcıları listesinde yer aldıkları gerekçesiyle 427 eski hakim/savcı başvurucu hakkında sözleşmenin 5/1 maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir.
Güncel Anayasa Mahkemesi Kararları İle Özgürlük ve Güvenlik Hakkı
- Helin Soylu Başvurusu (Başvuru No: 2021/21495): Başvuru, haksız olarak konutu terk etmeme adli kontrol tedbiri uygulanması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvurucu, protestonun anayasal olarak korunan özgürlükler kapsamında olduğunu, kendisine isnat edilen suç bakımından kuvvetli suç şüphesi bulunmadığını, öğrenci olduğu için kaçma şüphesi olmadığını ve adli kontrol tedbirinin gerekli ve orantılı olmadığını ileri sürerek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini belirtmiştir. Başvurucu, güvenlik güçleri tarafından haksız müdahalede bulunulması ve adli mercilerce yapılan müdahalenin orantılı olup olmadığının araştırılmaması nedenleriyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ile ifade hürriyetinin ihlal edildiğini de iddia etmiştir. Adalet Bakanlığı, başvurunun kabul edilebilirliği değerlendirilirken adli kontrol tedbirinin etkililiği hususunda Yargıtay kararlarını dikkate alınması gerektiğini belirtmiş ve adli kontrol tedbirinin ölçülülüğünün somut olayın özellikleri dikkate alınarak değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun adli kontrol tedbiri olarak konutu terk etmeme tedbirine ilişkin olarak öncelikle iç hukuk yollarının tüketilmiş olup olmadığını ve bu tedbirin kanuni dayanağını incelemiştir. Kanuni dayanağı bulunan tedbirin, başvurucunun sabit ikametgâh sahibi olması ve kaçma şüphesinin bulunmaması gibi nedenlerle meşru bir amacının olmadığını belirtmiş ve dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Sonuç olarak, Anayasa Mahkemesi, başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine hükmetmiştir.
- S. Başvurusu (Başvuru No: 2020/15221): Başvuru, tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvurucunun 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nda düzenlenen suçlar kapsamında tutuklu olarak yargılandığı davada ağır ceza mahkemesi (mahkeme), tutukluluk durumunu önce farklı iki tarihte dosya üzerinden ardından da 06/03/2020 tarihinde duruşma açmak suretiyle incelemiş ve başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Anılan duruşmanın ardından mahkeme, bir sonraki duruşma gününü beklemeksizin salgın hastalık nedeniyle alınan tedbirler kapsamında duruşmaların bir süre ertelenmesi hususunda karar vermek üzere resen duruşma açmış, başvurucunun ve müdafiinin yokluğunda yapılan duruşma sonunda başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Mahkeme, devam eden yargılama sürecinde daha önce aldığı karar uyarınca farklı tarihlerde başvurucunun tutukluluk durumunu dosya üzerinden inceleyerek tutukluluk hâlinin devamı yönünde karar almıştır. Başvurucu 14/05/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Mahkeme 02/06/2020 tarihinde tutukluluk incelemesi için duruşma açmış ve bu duruşmaya başvurucu müdafii bizzat, başvurucu ise Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) yoluyla katılarak tutukluluğa ilişkin savunmalarını ileri sürmüştür. Mahkeme duruşma sonunda başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk derece mahkemesinde derdesttir. Somut olayda, başvurucu en son duruşmalı incelemenin yapıldığı 06/03/2020 tarihinden 2 ay 26 gün sonra hâkim önüne çıkmış, buna göre başvurucunun tutukluluk durumunun kanunda belirlenen doksan gün içinde duruşma açılmak suretiyle incelendiği anlaşılmıştır. Bu itibarla kanuna açıkça aykırı bir durum söz konusu değildir. Ancak Anayasa Mahkemesi koruma tedbirleriyle ilgili sürelere ilişkin şikâyetleri incelerken yasal mevzuatta belirtilen süreleri dikkate almakla birlikte mevzuatta yer alan sürelerin veya somut olaydaki sürenin makul olup olmadığı konusunda anayasal bir değerlendirme yapmak durumundadır. Nitekim Anayasa Mahkemesi birçok kararında somut olaylarda gerçekleşen sürelerin makul olup olmadığını olayların özelliklerine göre değerlendirmiştir. Öte yandan Anayasa Mahkemesi somut olaydaki müdahalenin dayanağı olan kuralın iptal talebine ilişkin olarak norm denetimi kapsamında yaptığı incelemede de söz konusu kuralın tutukluluğa ilişkin iddia ve savunmaların makul bir sürede mahkeme önünde dile getirilmesi güvencesiyle bağdaşmadığı ve müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varmış, kuralın Anayasa’ya aykırılığı nedeniyle iptaline karar vermiştir. Sonuç olarak başvurucunun şikâyete konu süreçte tutukluluğuna yönelik itirazlarını, tutuklanmasına dayanak olan delillerin içeriğine veya nitelendirilmesine yönelik iddialarını, lehine ve aleyhine olan görüş ve değerlendirmelere karşı beyanlarını, tahliye taleplerini hâkim/mahkeme önünde sözlü olarak dile getirmesi mümkün olmamıştır. Dolayısıyla başvurucunun tutukluluk durumunun 2 ayı aşan bir süre (2 ay 26 gün) boyunca duruşmasız olarak incelenmesinin olağan dönemde silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ile bağdaşmadığı kanaatine varılmıştır. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
- H. Başvurusu Başvuru Numarası: 2020/34559: Başvuru, konutu terk etmemeye ilişkin adli kontrol tedbirinin hukuka aykırı olması ve sulh ceza hâkimliklerinin bağımsız ve tarafsız olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. Başvurucu; kendisine konutunu terk etmeme yükümlülüğü yüklenerek adli kontrole tabi tutulmasının hukuka aykırı olduğunu, sözü edilen yükümlülüğün ölçülü olmadığını ve Hâkimlikçe verilen karar ile bu karara yaptığı itiraz üzerine verilen kararda gerekçe bulunmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğinden şikâyet etmiştir. Aynı zamanda sulh ceza hâkimliklerinin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile yeterli hukuki korumaya sahip olmadığı konusunda tartışmalar olduğunu, adli kontrol kararının bu nitelikte bir hâkimlikçe verildiğini ve sulh ceza hâkimlerine yapılan itirazların kabul edilme oranının düşük olduğunu ve suça sürüklenen çocuğun müdafiliği görevini üstelendiği davada duruşmaya katılabilmek için Hâkimliğe yaptığı talebin kanunen Hâkimlikçe değerlendirilmesi gerektiğini belirterek etkili başvuru hakkının ihlal edildiğinden yakınmıştır. Başvurucu son olarak hakkında verilen adli kontrol kararı kapsamında tabi tutulduğu yükümlülük nedeniyle mesleğini icra etmesinin mümkün olmadığını, bu nedenle avukatlığını yaptığı kişilerden aldığı vekâlet ücretlerini iade etmek zorunda olduğunu, hakkındaki soruşturma sebebiyle özgür şekilde iş seçemediğini, medyada yer alan FETÖ’nün avukat yapılanması ile ilgili haberlerin kendisini derinden sarstığını, bundan sonraki mesleki ve sosyal hayatının eskisi gibi olmayacağını, konutunu terk edemediği için tutuklu olan eşini çocuğuyla birlikte ceza infaz kurumunda ziyaret edemeyeceğini, doktora eğitimine başvurunun ön şartı olan e-YDS’ye girmek istediğini, bu maksatla Hâkimlikten adli kontrol kararının bir günlüğüne kaldırılmasını talep ettiğini ancak bu talep hakkında bir karar verilmediğini belirterek özel hayata saygı ve çalışma hakları ile çalışma ve sözleşme hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Konutu terk etmemeye dair adli kontrol tedbirinin hukuki olmadığına ilişkin iddia değerlendirildiğinde; Başvurucu, hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçu nedeniyle yürütülen soruşturma kapsamında 5271 sayılı Kanun’un 109. maddesi uyarınca adli kontrol tedbiri kapsamında konutu terk etmeme yükümlülüğüne tabi tutulduğu, bu bakımdan başvurucu hakkında uygulanan tedbirin kanuni dayanağı bulunduğu görülmektedir. Suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olup olmadığına ve adli kontrol tedbirine başvurulmasındaki meşru amacın ne olduğuna gelince Hâkimlikçe verilen kararda telekomünikasyon yoluyla kurulan iletişimin denetlenmesine ilişkin kararlara istinaden yapılan işlemler sebebiyle düzenlenen tutanaklarda yer alan konuşmaların mesleki yardımlaşma kapsamında kaldığı ve başvurucunun bazı şüphelilerle olan irtibatının mesleki faaliyet kapsamında olduğu belirtilerek dolaylı da olsa suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunmadığı ifade edilmiştir. Ayrıca söz konusu kararda adli kontrol tedbirine başvurulmasındaki meşru amaçla ilgili bir hususa yer verilmemiştir. Bu durumda Anayasa Mahkemesinin kuvvetli belirti konusunda aksi bir sonuca varması veya Hâkimliğin yerine geçerek adli kontrol tedbirine başvurulmasındaki meşru amacı gerekçelendirmesi mümkün değildir. Varılan bu sonuç, tedbirin amacının meşruluğu ve ulaşılmak istenen amaca nazaran tedbirin ölçülülüğü konusunda inceleme yapılmasını gereksiz kılmaktadır. Açıklanan gerekçelerle Anayasa Mahkemesi, suç işlediğine dair kuvvetli belirtiler ve adli kontrol tedbirine başvurulmasındaki meşru amaç ortaya konulmadan başvurucunun adli kontrol tedbiri kapsamında konutu terk etmeme şeklindeki yükümlülüğe tabi tutulması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası yönünden ihlal edildiğine karar vermiştir. Sulh ceza hakimliklerinin bağımsız ve tarafsız olmadığına ilişkin iddia değerlendirildiğinde; gerek Hikmet Kopar ve diğerleri ([GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 101-115, 128-134) kararında gerek daha sonra verilen birçok kararda anılan nitelikteki iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olduğu tespit edilmiştir ve somut olayda bu tespitten ayrılmayı gerektiren bir sebep bulunmamaktadır. Açıklanan gerekçelerle Anayasa Mahkemesi tarafından, sulh ceza hâkimliklerinin bağımsız ve tarafsız olmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir.
- Serhat Aytemiş Başvurusu (Başvuru No: 2021/39964) Başvuru; dava zaman aşımına uğramış bir suç nedeniyle ifadesinin alınabilmesi için hakkında çıkarılmış yakalama emri üzerine şüphelinin yakalanıp ifade alma işlemi sonuna kadar tutulması ve dava zamanaşımı süresinin dolmasından dolayı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi sonrasında yakalama tedbirinin hukuka aykırı olduğu iddiasıyla açılan tazminat davasının reddi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. F.Ö., 28/11/2014 tarihinde kimlik bilgileri kullanılarak adına çok sayıda cep telefonu hattı açıldığı ve bu hatların dolandırıcılık suçunun işlenmesinde kullanıldığı iddiasıyla İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunmuştur. Başsavcılık, soruşturmayı başlatmış ve F.Ö. adına kayıtlı bir cep telefonu hattının bir iş merkezindeki cep telefonu bayisi tarafından açıldığını belirlemiştir. Başsavcılık, başvurucuyu ifadesini almak üzere davet etmiş ancak başvurucu gelmemiştir. Bunun üzerine zorla getirilmesi için kolluğa talepte bulunulmuştur. Ancak başvurucu, ifade vermemek için direnmiş ve birçok zorla getirme kararı bulunmuştur. Kriminal Polis Laboratuvarı raporuna göre, abonelik sözleşmesindeki imzaların başvurucuya ait olup olmadığı belirlenememiştir. Başsavcılık, yakalama emri talebinde bulunmuş ancak önceki reddedilmiştir. Yeniden talep edilmiş ve bu sefer karar alınmıştır. Başvurucu, yakalandıktan sonra ifadesi alınmış ve serbest bırakılmıştır. Ancak bu süreçte geçen süre belirtilmemiştir. Başsavcılık, dava zamanaşımı nedeniyle başvurucu hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Başvurucu, haksız yakalama tedbiri nedeniyle tazminat davası açmıştır. Davada, başvurucu asgari ücret dikkate alınarak maddi ve manevi tazminat talep etmiştir. Mahkeme, maddi ve manevi tazminat olarak belirli miktarları kararlaştırmıştır. Maliye Hazinesi istinaf başvurusu yapmış ve Ceza Dairesi kararı bozmuştur. Ceza Mahkemesi, Ceza Dairesinin kararına uyarak davayı reddetmiştir. Başvurucu, son kararı öğrendikten sonra bireysel başvuruda bulunmuştur. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun iddialarını incelerken, olayların hukuki nitelendirmesini kendisinin yapabileceğini ve kişinin hürriyetinin hukuka aykırı olarak ihlal edilip edilmediğini değerlendirmiştir. Başvurucunun ifade alma işlemi sona erene kadar tutulmasının Anayasa’nın 19. maddesi kapsamında incelendiği belirtilmiştir. Anayasa Mahkemesi, öncelikle, başvurucunun ifade alma işlemi sona erene kadar tutulmasının Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında bir ihlal teşkil ettiğine karar vermiştir. Başsavcılığın davetiyeye yanıt vermeyen başvurucunun yakalanması için düzenlediği emirle başvurucunun tutulmasının hukuki olduğunu belirtmiştir. Ancak, başvurucunun suçun zamanaşımı süresinin geçtiği bir tarihte yakalandığını ve ifadesinin alınması için tutulmasının ölçülü olmadığını belirtmiştir. Anayasa Mahkemesi, ayrıca, başvurucunun açtığı tazminat davasının reddedilmesinin Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasına aykırı olduğuna karar vermiştir.
- Abdülkerim Kaya ve Diğerleri Başvurusu Başvuru Numarası: 2021/6844: Başvuru; haksız olarak uygulanan koruma tedbirleri dolayısıyla ödenen tazminatın yetersiz olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvurucular özetle haklarındaki ceza muhakemesi sürecinde haksız olarak uygulanan yakalama, gözaltı ve tutuklama koruma tedbirleri nedeniyle açtıkları tazminat davalarında mahkemelerce hükmedilen tazminat miktarlarının yetersiz olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Anayasa Mahkemesince yakalama, gözaltı veya tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle manevi tazminata hükmedilirken kişinin sosyal ve ekonomik durumu, mesleki ve toplumsal konumu, üzerine atılı suçun niteliği, koruma tedbirine neden olan olayın cereyan tarzı, tedbirin kişinin üzerinde bıraktığı olumsuz etkiler ve tedbirin süresi, tedbir nedeniyle meydana gelen ihlalin ağırlığı dikkate alınmaktadır (bkz. Siyami Hıdıroğlu[GK], B. No: 2018/11489, 11/1/2024, § 35). Somut başvuruya konu tazminat davasını inceleyen Mahkemelerce başvurucular hakkında uygulanan tedbirler nedeniyle manevi tazminat ödenmesine hükmedilmiştir. Dolayısıyla yapılacak inceleme bu miktarların Anayasa Mahkemesinin benzer durumlarda verilmesine hükmettiği veya hükmedebileceği tazminat miktarlarına nazaran yeterli olup olmadığının belirlenmesiyle sınırlı olacaktır. Hükmedilen manevi tazminat miktarlarının, somut olayın koşullarında ve manevi tazminatın belirlenmesine ilişkin yukarıda belirtilen kriterler çerçevesinde değerlendirildiğinde; -tazminata karar veren derece mahkemelerinin karar tarihleri itibarıyla- Anayasa Mahkemesinin benzer durumlarda verebileceği tazminat miktarına göre oldukça düşük olduğu ortadadır. Mahkemelerce hükmedilen tazminatların Anayasa Mahkemesinin benzer durumlarda verilmesine hükmettiği veya hükmedebileceği tazminat miktarlarıyla aynı olması gerekmemekle birlikte somut olayın şartlarında ödenmesine hükmedilen miktarların tazminat hakkının özünü zayıflatacak kadar düşük olduğu anlaşılmıştır. Açıklanan gerekçelerle Anayasa Mahkemesi tarafından, Anayasa’nın 19. maddesinin -üçüncü fıkrasıyla bağlantılı olarak- dokuzuncu fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmiştir.
Önemle belirtmek gerekir ki; Anayasa Mahkemesi bireysel başvurular kapsamında hemen her hafta özgürlük ve güvenlik hakkı ihlaline ilişkin kararlar yayımlamaktadır. Bu yönüyle, özgürlük ve güvenlik hakkı bireysel başvurulara en çok konu edilen haklardan biridir. [23]
- Özgürlük ve Güvenlik Hakkının Uygulamada Karşılaştığı Sorunlar
Keyfi Tutuklama ve Gözaltı
Keyfi tutuklama ve gözaltı, özgürlük ve güvenlik hakkının en sık ihlal edilen unsurlarından biridir. AİHS’nin 5. maddesi, bireylerin keyfi bir şekilde özgürlüklerinden yoksun bırakılmasını yasaklamakla birlikte, uygulamada bu ilkenin ihlaline sıkça rastlanmaktadır. Özellikle siyasi suçlamalar, terörle mücadele operasyonları ve kitlesel gözaltılar bu ihlallerin yoğunlaştığı alanlardır. [24]
AİHM, keyfi tutuklama yasağını ihlal eden birçok vakayı incelemiş ve bu davalarda devletlerin yükümlülüklerini vurgulamıştır. Örneğin, Kurt v. Turkey davasında, bireylerin hukuka aykırı şekilde gözaltına alınması ve ailelerine bilgi verilmemesi, özgürlük ve güvenlik hakkının ihlali olarak değerlendirilmiştir. [25]
Terörle Mücadele ve Güvenlik Politikaları
Terörle mücadele kapsamında alınan önlemler, özgürlük ve güvenlik hakkını sınırlandırıcı etkilere sahip olabilmektedir. Devletler, ulusal güvenliği sağlama sorumluluğunu taşırken, bireysel hak ve özgürlüklerin ihlal edilmemesi için de özen göstermek zorundadır. Ancak, birçok durumda bu denge sağlanamamakta ve güvenlik politikaları bireylerin özgürlük hakkını tehdit etmektedir. [26]
Özellikle 11 Eylül 2001 sonrası dönemde, terörle mücadele politikalarının bir parçası olarak gözaltı sürelerinin uzatılması, adil yargılanma hakkının sınırlandırılması ve gizli tanıklık gibi uygulamalar, AİHS 5. maddenin ihlaline neden olmuştur. Brogan v. United Kingdom davasında, makul süreyi aşan gözaltı süresi nedeniyle bu hakka aykırılık tespit edilmiştir. [27]
Ülkemizde ise bilhassa 15 Temmuz 2016 sonrasında yoğunlaşan silahlı terör örgütü üyeliği kapsamındaki gözaltılar kapsamında pek çok kişinin özgürlük ve güvenlik hakkı ihlal edilmiştir. Bu noktada gözaltına alınan insan sayısındaki yüksek orandaki artış, hak ihlallerindeki artışı da beraberinde getirmiştir. Haksız gözaltılar, gözaltı sürelerinin uzun olması, haksız gözaltılar için hükmedilen tazminat miktarlarının oldukça düşük olması gibi hususlar yaşanan hak ihlallerinin başlıca nedenlerindendir.
Pandemi ve Olağanüstü Durumlar
COVID-19 pandemisi gibi kriz dönemleri, özgürlük ve güvenlik hakkının sınırlandırılmasını daha da görünür hale getirmiştir. Bu tür olağanüstü durumlarda, AİHS’nin 15. maddesi kapsamında derogasyon (askıya alma) uygulanabilmekte, ancak bu durum dahi keyfi müdahalelere yol açmamalıdır. Pandemi sırasında uygulanan karantinalar, seyahat kısıtlamaları ve zorunlu tedbirler, özgürlük ve güvenlik hakkının ihlali tartışmalarını beraberinde getirmiştir. [28]
AİHM’nin yaklaşımına göre, olağanüstü durumlarda alınan önlemler, demokratik toplum gerekleriyle uyumlu ve orantılı olmalıdır. A. and Others v. United Kingdom davası, bu bağlamda dikkate değer bir örnek teşkil etmektedir; Mahkeme, terör şüphesiyle tutuklanan bireylerin süreç boyunca yargı güvencesine sahip olması gerektiğini vurgulamıştır. [29]
Anayasa Mahkemesi ise pandemi döneminde yapılan bireysel başvurulardaki tedbir taleplerinin büyük çoğunluğunu, başvurucu ile pandeminin yarattığı sağlık riski arasında doğrudan irtibat olmadı gerekçesi ile reddetmiştir. Özetle AYM, pandeminin kendisini tedbir kararı verebilmek için bir neden olarak görmemiş ancak pandemi ile başvurucunun sağlık durumu arasında ayrıca bir bağlantı olması (örneğin başvurucunun akciğer kanseri olması gibi) durumunun ayrıca değerlendirilmesi gerektiğine hükmetmiştir.
Psikososyal Engelliler ve Zorunlu Tedavi
Psikososyal engelli bireylerin özgürlük ve güvenlik hakkı, uygulamada sıklıkla ihlal edilen bir başka alandır. Bu bireylerin zorunlu tedaviye tabi tutulması veya kurumsal gözetim altında bulunması, hukuki güvenceler eksik olduğunda keyfi müdahalelerle sonuçlanabilir. Bu durum, AİHS 5. madde çerçevesinde ciddi ihlal riskleri taşır. Bahar Konuk Sommer’in analizine göre, bu alandaki yasal düzenlemelerin eksikliği, bireylerin temel haklarının korunmasında ciddi boşluklar yaratmaktadır. [30]
- Özgürlük ve Güvenlik Hakkının Birlikte Yorumlanması
Bütünsel Bir Yaklaşım
Özgürlük ve güvenlik hakkı, AİHS’nin 5. maddesi bağlamında birbirinden ayrılmaz bir bütün olarak ele alınmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarında bu hakkın bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiği sıklıkla vurgulanmıştır. Örneğin, Guzzardi v. Italy davasında, bireyin özgürlüğünü sınırlayan uygulamaların aynı zamanda güvenlik hakkını da ihlal ettiği tespit edilmiştir. [31]
Bu iki kavram arasındaki bağlantı, bireyin yalnızca fiziksel özgürlüğünün değil, aynı zamanda bu özgürlüğün korunması için gerekli güvence mekanizmalarının sağlanmasını da içermektedir. Güvenlik hakkı, özgürlük hakkını destekleyen ve bireylerin hak ihlallerine karşı koruma altına alınmasını sağlayan bir yapıdır. [32]
Hakkın Sınırlandırılması ve Orantılılık İlkesi
AİHS’nin 5. maddesi, özgürlük ve güvenlik hakkının sınırlandırılabileceği durumları belirlerken, bu sınırlamaların orantılı ve meşru olmasını şart koşar. Orantılılık ilkesi, bir müdahalenin hem amaç hem de sonuç açısından haklı ve gerekli olup olmadığını değerlendirir. Örneğin, bir bireyin kamu güvenliğini tehdit ettiği gerekçesiyle gözaltına alınması, ancak sürenin makul ölçüleri aşmaması durumunda hukuka uygun kabul edilir. [33]
Orantılılık ilkesi, AİHM içtihatlarında sıklıkla ele alınmıştır. A. and Others v. United Kingdom davasında, terörle mücadele kapsamında alınan önlemlerin bireylerin özgürlük ve güvenlik hakkını ihlal ettiği değerlendirilmiştir. Mahkeme, bu tür önlemlerin yalnızca demokratik toplum düzeniyle uyumlu ve gerekli olduğu durumlarda uygulanabileceğini vurgulamıştır. [34]
Devletin Takdir Yetkisi ve Sınırları
Devletler, özgürlük ve güvenlik hakkını sağlama konusunda geniş bir takdir yetkisine sahiptir. Ancak, bu takdir yetkisi sınırsız değildir ve uluslararası insan hakları standartları çerçevesinde denetlenir. AİHM, devletlerin bireylerin haklarını sınırlarken hukukun üstünlüğü ilkesine uygun hareket etmesi gerektiğini birçok kararda ifade etmiştir. Guzzardi v. Italy ve Kurt v. Turkey davaları bu bağlamda öne çıkan örneklerdendir. [35]
- Sonuç ve Değerlendirme
Özgürlük ve Güvenlik Hakkının Önemi
Özgürlük ve güvenlik hakkı, bireylerin fiziksel ve psikolojik bütünlüklerini koruyan ve demokratik toplumların temelini oluşturan vazgeçilmez bir insan hakkıdır. AİHS’nin 5. maddesi, bu hakkı hem teorik hem de pratik düzeyde koruma altına alarak, bireylerin keyfi müdahalelere karşı güvencelerden yararlanmasını sağlamıştır. Özgürlük ve güvenlik hakkı, yalnızca bireysel haklar açısından değil, hukukun üstünlüğü ve devletin sorumluluklarını düzenlemesi açısından da kritik bir öneme sahiptir. [36]
Güncel Zorluklar
Bu hak, modern toplumlarda çeşitli tehditlerle karşı karşıyadır. Terörle mücadele, pandemi gibi olağanüstü durumlar ve güvenlik politikaları, bireylerin özgürlük ve güvenlik haklarını sınırlandırabilmektedir. Bu tür durumlarda, orantılılık ilkesi çerçevesinde hareket edilmesi gerektiği unutulmamalıdır. Özellikle AİHM içtihatları, bu hakkın uygulanmasında devletlerin sorumluluklarını ve bireylerin güvencelerini somut örneklerle ortaya koymaktadır. Brogan v. United Kingdom, Kurt v. Turkey ve A. and Others v. United Kingdom davaları, bu bağlamda dikkate değer rehberlik sunmaktadır. [37]
Gelecek Perspektifleri
Dijitalleşme ve gözetim teknolojilerinin yaygınlaşması, özgürlük ve güvenlik hakkının gelecekte karşılaşacağı yeni zorluklara işaret etmektedir. Özellikle kitlesel veri toplama ve bireylerin mahremiyetine yönelik tehditler, bu hakkın sınırlarını yeniden düşünmeyi zorunlu kılmaktadır. Devletlerin bu süreçte hem bireylerin haklarını koruma hem de toplumsal güvenliği sağlama sorumluluğunu dengede tutmaları gerekmektedir. [38]
Hakkın Güçlendirilmesi İçin Öneriler
- Uluslararası İş birliği: Özgürlük ve güvenlik hakkının korunması için devletler arasında daha güçlü iş birliği mekanizmaları kurulmalıdır. AİHM’nin içtihatları, bu işbirliğine rehberlik edecek temel bir kaynak olarak değerlendirilmelidir. [39]
- Ulusal Düzeyde Hukuki Reformlar: Bireylerin bu haktan tam anlamıyla yararlanabilmesi için ulusal yasal çerçeveler AİHS standartlarıyla uyumlu hale getirilmelidir. Özellikle keyfi tutuklama ve göz altıları önleyecek mekanizmalar geliştirilmelidir.
- Eğitim ve Farkındalık: Yargı mensupları, güvenlik görevlileri ve kamu yöneticileri, özgürlük ve güvenlik hakkı konusunda eğitilmeli ve bu hakkın ihlal edilmemesi için farkındalık artırılmalıdır.
Genel Değerlendirme
Özgürlük ve güvenlik hakkı, bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin güvencesi olmasının yanı sıra demokratik toplum düzeninin sürdürülebilirliğinde hayati bir rol oynamaktadır. AİHS’nin 5. maddesi ve AİHM içtihatları, bu hakkın korunması ve ihlallerin önlenmesi açısından güçlü bir çerçeve sunmaktadır. Ancak, modern tehditler ve olağanüstü durumlar karşısında, bu hakkın korunmasına yönelik sürekli bir çaba ve denetim gerekmektedir.
Av. Gizay DULKADİR
Kaynakça:
- AİHS ve Hukuki Metinler
- Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS), Madde 5.
- Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Madde 19.
- Kitaplar ve Kılavuzlar
- Monica Macovei, Kişinin Özgürlük ve Güvenlik Hakkı: Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5. Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Kılavuz, Avrupa Konseyi Yayını, 2002
- Dr. Tolga Şirin, Özgürlük ve Güvenlik Hakkı, Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru El Kitapları Serisi – 1
- Akademik Makaleler
- Bahar Konuk Sommer, “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasa Temelinde Psikososyal Engelli Bireylerin Özgürlük ve Güvenlik Hakkı”, TBB Dergisi, Sayı 133, 2017
- İbrahim Şahbaz, “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde Kişi Özgürlük ve Güvenliği”, TBB Dergisi, Sayı 55, 2004
- Erdal Yerdelen ve Dilek Özge Erdem, “Özgürlük ve Güvenlik Hakkı Kapsamında Bilgilendirilme Hakkı (AİHS Madde 5/2)”, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, Sayı 59, 2024
- AİHM İçtihatları
- Guzzardi v. Italy, 6 Kasım 1980, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararı.
- Brogan v. United Kingdom, 29 Kasım 1988, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararı.
- Kurt v. Turkey, 25 Mayıs 1998, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararı.
- A. and Others v. United Kingdom, 19 Şubat 2009, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararı.
[1] Monica Macovei, Kişinin Özgürlük ve Güvenlik Hakkı: Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5. Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Kılavuz, Avrupa Konseyi Yayını, 2002
[2] İbrahim Şahbaz, “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde Kişi Özgürlük ve Güvenliği”, TBB Dergisi, Sayı 55, 2004
[3] Erdal Yerdelen ve Dilek Özge Erdem, “Özgürlük ve Güvenlik Hakkı Kapsamında Bilgilendirilme Hakkı (AİHS Madde 5/2)”, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, Sayı 59, 2024
[4] Şahbaz, TBB Dergisi, Sayı 55, 2004
[5] Dr. Tolga Şirin, Özgürlük ve Güvenlik Hakkı, Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru El Kitapları Serisi – 1
[6] Şahbaz, TBB Dergisi, Sayı 55, 2004
[7] Yerdelen ve Erdem, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, Sayı 59, 2024
[8] Macovei, Avrupa Konseyi Yayını, 2002
[9] Şahbaz, TBB Dergisi, Sayı 55, 2004
[10] Bahar Konuk Sommer, “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasa Temelinde Psikososyal Engelli Bireylerin Özgürlük ve Güvenlik Hakkı”, TBB Dergisi, Sayı 133, 2017
[11] Macovei, Avrupa Konseyi Yayını, 2002
[12] Macovei, Avrupa Konseyi Yayını, 2002
[13] Şahbaz, TBB Dergisi, Sayı 55, 2004
[14] Şirin, El Kitapları Serisi – 1
[15] Macovei, Avrupa Konseyi Yayını, 2002
[16] Macovei, Avrupa Konseyi Yayını, 2002
[17] Yerdelen ve Erdem, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, Sayı 59, 2024
[18] Macovei, Avrupa Konseyi Yayını, 2002
[19] Şahbaz, TBB Dergisi, Sayı 55, 2004
[20] Şahbaz, TBB Dergisi, Sayı 55, 2004
[21] Yerdelen ve Erdem, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, Sayı 59, 2024
[22] Sommer, TBB Dergisi, Sayı 133, 2017
[23] Anayasa Mahkemesinin yayımladığı kararların haftalık özet bültenine sitemizden ulaşabilirsiniz.
[24] Şahbaz, TBB Dergisi, Sayı 55, 2004
[25] Sommer, TBB Dergisi, Sayı 133, 2017
[26] Sommer, TBB Dergisi, Sayı 133, 2017
[27] Macovei, Avrupa Konseyi Yayını, 2002
[28] Şirin, El Kitapları Serisi – 1
[29] Sommer, TBB Dergisi, Sayı 133, 2017
[30] Sommer, TBB Dergisi, Sayı 133, 2017
[31] Şahbaz, TBB Dergisi, Sayı 55, 2004
[32] Yerdelen ve Erdem, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, Sayı 59, 2024
[33] Yerdelen ve Erdem, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, Sayı 59, 2024
[34] Şahbaz, TBB Dergisi, Sayı 55, 2004
[35] Sommer, TBB Dergisi, Sayı 133, 2017
[36] Yerdelen ve Erdem, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, Sayı 59, 2024
[37] Macovei, Avrupa Konseyi Yayını, 2002
[38] Sommer, TBB Dergisi, Sayı 133, 2017
[39] Şahbaz, TBB Dergisi, Sayı 55, 2004