Kamuoyunda uzunca bir süredir konuşulan ancak bilhassa CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun 13 Haziran 2022 günü yaptığı “baskınla” gündemin üst sıralarına oturan SADAT tartışmaları yeniden alevlendi. Öyle ki Kılıçdaroğlu, 13 Haziran 2022 günü SADAT merkezine gitmiş ve içeri alınmaması üzerine merkez önünde açıklamalar yapmıştı. Kılıçdaroğlu’nun sözlerini hatırlayalım; “Türkiye asla paramiliter kuruluşlara, kurumlara teslim edilmeyecektir. Seçim güvenliği önemlidir. Şu anda önünde bulunduğumuz SADAT bir paramiliter kuruluştur. Ve düne kadar Erdoğan’ın danışmanlığını yapıyordu bunlar. Bu kuruluşun hedefleri arasında gayri nizami harp eğitimi var. Seçimi gölgeleyecek herhangi bir şey olursa sorumlusu burası ve Saray’dır. Burası aynı zamanda terörist yetiştiren bir kuruluş.”Son olarak Kılıçdaroğlu’nun Tv100 kanalında yayınlanan programdaki reklam krizinin ardından yeniden başlayan SADAT tartışmaları üzerine durup ayrıntılarıyla düşünmek gerekiyor.
Öncelikle Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarında geçen ve belki de en yabancı olduğunuz kavramla başlayalım; “paramiliter”. Türkiye’de paramilitarizm üzerine pek fazla çalışma yok. Lakin Gazeteci Ayhan Işık’ın paramilitarizme ilişkin yayımladığı yazı dizisinde, konu yalın biçimde anlatılmış. İşbu bu serinin ilk yazısında paramilitarizm şöyle izah ediliyor; Paramiliter terimi ağırlıklı olarak devletlerin resmi güvenlik güçlerinin dışında oluşturulmuş devlet yanlısı silahlı birlikler için kullanılır. Literatürde paramiliter grupları tanımlayan ve onları resmi silahlı birliklerden ayıran bazı kriterler şöyle sıralanabilir: Yarı resmi veya gayri resmi devlet yanlısı silahlı gruplar olmaları; güvenlik bürokrasisinin hiyerarşik yapılanmasına oranla daha esnek ve farklı bir organizasyonel yapıya sahip olmaları; eylemlerinden ötürü devlet kurumları tarafından reddedilebilir esnek bir ilişkiye sahip olmaları; askeri ve/veya siyasi stratejilerin parçası olmaları, genel olarak iç-savaş benzeri çatışmalarda kullanılmaları ve son olarak gerçekleştirdikleri eylemlerden dolayı kişisel ekonomik çıkar sağlamaları.[1]
Düşünün, bir ülkeyi yönetiyorsunuz. Her ülke gibi, sizin ülkenizin de bir ordusu ve polis teşkilatı var. Bu ordu ve polis teşkilatı ile yasal şartlar oluştuğunda, yasalarınız ve uluslar arası sözleşmelerle belirlenmiş sınırlar çerçevesinde, güç kullanma yetkisine sahipsiniz. Ancak daha fazlasını istiyorsunuz. Sizin talepleriniz “bu emir kanuna uygun mu” tartışması yapılacak bir düzenli ordu ile ya da polis teşkilatı ile giderilebilecek talepler değil. Siz “terörist” olduğunu iddia ettiğiniz kişiler hakkında savcılığın bir soruşturma yürütüp, delil toplamasını beklemek istemiyorsunuz. Belirli bölgelerdeki nüfus yapısını değiştirirken, hak ve özgürlükler temelinde bir tartışma yürütülsün istemiyorsunuz. Siz basitçe “terörist” olduğuna inandığınız kişiler “ortadan kaldırılsın”, belirli bölgelerde yaşamasını istemediğiniz yurttaşlar, evlerini kendi istekleriyle terk etmek zorunda kalsın, bazı siyasiler öldürülsün, bazı gazeteciler artık yazı yazmasın istiyorsunuz. Kısacası hukuku tamamen bertaraf etmek istiyorsunuz. Yapmanız gereken şey belli; paramiliter bir yapı, yani esasen devletin desteği ve kaynaklarıyla yetiştirilmiş, silahlı, her türlü hukuka aykırı eylemi gerçekleştirebilecek ancak resmi kayıtlarda olmayan, rahatlıkla “bizimle bir ilgisi yok, devletin organizasyon şemasında böyle bir birim yer alamamaktadır” diyebileceğiniz silahlı bir örgüt kurmak. Bunları okurken nasıl hissediyorsunuz? Bir yanıyla çok tanıdık, bir yanıyla da çok ürkütücü değil mi?
Esasen paramiliter yapılar ve eylemleri, Türkiye tarihinde SADAT ile başlayan bir tartışma değil. Hatta yıllardır “faili meçhul” “siyasi cinayet” “kontrgerilla” vb. kavramları kullanırken aslında hep paramiliter yapılardan bahsettik. Hemen hepimiz 90’lı yıllarda yaşanan faili meçhullerin, suikastların, ölümlerin, zorla kaybetmelerin, sistematik işkencenin, mezarı dahi bulunamayan sayısız insanın arkasında, kamu gücünden beslenen birileri olduğunu biliyoruz. Bununla birlikte, dönemin iktidar sahiplerinin bu hadiselere karşı yaptığı savunmaları da çok iyi hatırlıyoruz. İktidar sahiplerinin eliyle yaratılan bu devlet terörünün faillerinden kaçı hesap verdi? Dünyanın başka yerlerinde de paramiliter yapılar kullanılarak pek çok suç işlendi. Özellikle Irak, Suriye, İsrail, Kolombiya, Çin gibi birçok devlet güvenlik güçlerini veya paramiliter yapılanmaları kullanarak insanlara karşı işkence, tecavüz, yargısız infaz gibi eylemler gerçekleştirdi.[2] Ne yazık ki büyük kısmı cezasızlıkla sonuçlandı.
Peki Kılıçdaroğlu’nun “paramiliter yapı” diyerek tüm bunları yapabilme potansiyeline sahip olduğunu açıkça beyan ettiği SADAT’ın hikayesi nedir? SADAT yani Uluslararası Savunma Danışmanlık İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. bir askeri danışmanlık şirketi olarak tanımlanmış. Bu şirketler ilk olarak, Sovyetler birliğinin dağılmasından sonraki dönemde, eski askerler tarafından kuruluyor. Dünyanın pek çok yerinde benzer faaliyetleri yürüten şirketler var. SADAT’ın kuruluş hikayesi ve faaliyet alanları da yurtdışındaki örneklerine benziyor. Öyle ki, SADAT’ın kurucusu Adnan Tanrıverdi, 28 Şubat döneminde irticai faaliyetler gerekçesiyla ordudan atılan bir isim. SADAT, 2000 yılında ASDER yani Adaleti Savunanlar Derneği ile başlayan bir sürecin güncel ve silahlı aşamasını temsil ediyor.
Bilindiği üzere 28 Şubat sürecinde pek çok subayın irticai faaliyetlerde bulundukları gerekçesiyle TSK ile ilişiği kesildi. Bu subaylar oluşan bir grup önce 2000 yılında ASDER’i kuruyor. Öyle ki, ASDER internet sitesinde kuruluşuna dair şu ifadeler yer alıyor; “Derneğin yedi kurucu üyesinin tamamı TSK`lerinden Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararlarıyla irtica gerekçesiyle emekli edilmiş personeldir. 2004 Yılında yapılan kongrede Dernek Genel başkanlığına E.Tuğgenaral Adnan TANRIVERDİ seçilmiş ve genel merkez Ankara’dan İstanbula gelmiştir.” [3]
ASDER ile başlayan yolculuk ASSAM isimli düşünce kuruluşuna evriliyor. ASSAM, yani Adaleti Savunanlar Stratejik Araştırmalar Merkezi, İslam ülkelerinin bir araya gelmesini savunuyor. Hatta Afrika İslam Devletler Birliği başlıklı bir anayasa taslağı bile var. Anayasa taslağına göre devletin yürütme ve yargı sistemi şeriat hükümlerine göre düzenleniyor. ASSAM’ın internet sitesinde Adnan Tanrıverdi imzasıyla yayımlanan “Neden ASSAM?” başlıklı yazıda şu ifadeler geçiyor; “Türkiye, Cumhuriyetin kuruluşu ile beraber, gelişmiş devletler seviyesine ulaşmanın, sosyo-kültürel devrimlerle toplumu değişime uğratmadan mümkün olmadığı kabulü ile; İslâm Dinini, İslâmî değerleri ve temsil ettiği medeniyeti tehdit olarak gördüğünden, Batı medeniyetini ulaşılacak nihai hedef olarak göstererek, yüzünü batıya çevirmiş ve İslam Devletlerine ve Müslüman Milletlere sırtını dönmüş ve İslam dünyasına yabancılaşmıştır. Bir asırdır, Batı güdümünde hareket eden ülke yönetimi, İslam Devletlerinden kuşku duymuş, millete böyle gösterilmiş ve bu devletlere hep tehdit algılaması ile bakmıştır.” [4]Tanrıverdi hala ASSAM’ın yönetim kurulu başkanı.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun SADAT’ı “paramiliter yapı” olarak tanımlamasının birkaç temel nedeni var. İlki, Adnan Tanrıverdi’inin 15 Temmuz sonrasında Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanlığı görevine getirilmesi. Tanrıverdi, bu görevi sayesinde Cumhurbaşkanına en yakın isimlerden biri oluyor ve milli güvenlik konulu hemen her toplantıya katılma, tüm bilgilere erişme imkanı kendisine sunuluyor. İkincisi ise Meral Akşener’in de beyan ettiği üzere SADAT’ın Türkiye’de de kampları olduğu iddiası. Bu iki durum Tanrıverdi’nin devlet destekli bir paramiliter yapı kurduğu iddiasının temelini oluşturuyor. Bununla birlikte SADAT yetkilileri Türkiye’de kampları olduğu iddiasını kesin bir dille reddediyor.
Kılıçdaroğlu’nun sözlerindeki ikinci önemli kavram “terörist”. Esasen, son yıllarda bir kişiye ya da gruba “terörist” denilmesi pek ciddiye aldığım bir durum değil. Ancak burada devletin anayasal düzenine karşı bir ideolojiye sahip, silahlı bir grup ihtimalinden bahsediyoruz. İşte kanunlarımızda tanımlanmaya çalışılan terör esasen budur. Ne yazık ki, twit atanın, yazı yazanın, siyaset yapanın ve hatta bankaya para yatıranın dahi “terörist” olabildiği güzel ülkemde, şeriatçı bir silahlı grup iddiası savcılar tarafından soruşturulmaya değer dahi görülmüyor. Sahiden tüm bu konuşulanları, yıllardır söylenen “Türkiye’de iç savaş çıkmaz yahu” sloganına duyduğumuz güvenle, sadece izlemeye devam ederek geçiştirecek miyiz? Bahsedilen tehlikenin “gerçekten” farkında mısınız?
Gizay DULKADİR
[1] Ayhan Işık, Devletin ve toplumun paramiliterleşmesi https://bianet.org/bianet/militarizm/234887-devletin-ve-toplumun-paramiliterlesmesi
[2] İzzet KONCAGÜL, Terörizmin Unutulan Yüzü: Devlet Terörizmi, Savunma Bilimleri Dergisi The Journal of Defense Sciences Mayıs / May 2021, Sayı/Issue 39
[3] https://www.asder.org.tr/dernegimizin-kurulusu
[4] https://www.assam.org.tr/index.php/hakkimizda/amacimiz.html